Yerel Seçimi Kim Kazandı, Kimler Kaybetti?

Ülkede seçimler sürecinin ilk aşaması atlatılmasına rağmen bir durgunluğa gidileceğine dair henüz belirti yok. Aksine belirtiler gerilimin artacağı yönünde.

Değerlendirmesi zor durumlar silsilesi ile karşı karşıyayız. Kendinizi bir tarafa koyup keskin değerlendirme yapmanın kolaylığı ile her şeyi çok güzel anlamlandırabilirsiniz.  Twitter, Facebook gibi sosyal medya ortamlarında bunlara sıkça şahit oluyorum. Aynı şekilde sizden de bu keskinlikte tarafınızı belli etmenizi bekleyenlerin sayısı azımsanamayacak düzeyde. Beynin kategorilendirmeye dönük çalışan yapısı cevabı bulamadığında övme ve yerme konusunda kararsızlık oluşturuyor. İşi daha ileri götürüp, filanca fikirde olanların aslında arkadaşı olmadıklarını, listelerini terketmeleri gerektiğini söyleyecek kadar ileri gidenler oldu. Bizi kendi halimizde bırakın demek istediler. Laftan anlayacaklarını yahut şaka kaldıracaklarını düşünsem edecek laflarım olurdu ama tatavaya gerek görmedim. İnsan zamanla duruluyor. Sonra dönüp baktım, dünya/siyasi görüşünü net olarak ortaya koyarak, sevmediği yahut nefret ettiğini istemeyen arkadaşlarıma: Hepsi ile bir şekilde ortak bir nokta yakalayabilirim. Aynı zamanda bu bakış açısıyla yaklaştığımda hepsi ile arkadaşlığımı bitirmek için neden bulmakta da zorlanmam. Cemiyetleşmek isterken neden sürekli cemaatleşmenin yollarına saparız sahi? 

Biriken nefreti, insanlar özellikle sosyal medya üzerinden göstermeye gayret etti. TV’leri çok yakından takip edemedim. Bu süreçte siyasilerin kaşımalarının etkisi de oldu. Genelde iki cephe oluştu. Ak Parti ile CHP cephesi. Siyasetin ikili parti düzlemine doğru gitmesi ülke için başka tehlikeleri de pekala barındırıyor ve bu gidişatı olumlu bulmuyorum. Bu topa oynayan CHP aslında hep kaybeden olacağını göremiyor mu? Her iki taraf karşısındakileri eleştirirken cümleleri içine hakaret, zaman zaman küfür kelimeleri serpiştirmeye gayret etti. Kimi geçmişle bağlantı kurdu, kimi barındırdığı tehlikelerden dem vurdu. Kimi yolsuzluğun ucundan tuttu, kimisi din, dindarlık üzerinden ateş etmeye gayret etti. En çok yapılan şeylerden birisi yalan, uydurulmuş haberler, sözler üzerinden birbirlerine giydirmek oldu. İnsanlar kendi görüşleri doğrultusunda hoş gelen şeylere doğru olup olmadığına bakmadan atladılar. Pek çoğuna paylaşım rekoru bile kırdırdılar. Dezinformasyonlar eğitimli olduğu düşünen kesimlerde bile fazlasıyla etkiliydi. Günün sonunda acaba bu bir rahatlama mı getirdi, yoksa gerginliklerini mi arttırdılar? Karşısındakinin görüşlerini, bakış açılarını mı değiştirdiler; yoksa hep birlikte daha fazla mı sarıldılar kendi görüşlerine? Öğrenmek, bilmekle ilgili bir kaygı barındırıyor muydu? Yoksa sadece haklı çıkmak üzerine miydi tüm kavga?

Bununla birlikte aslında çok güzel karikatürize edilmiş esprilerle de karşılaştık. Bunlardan bir kısmını paylaşmıştım.

Bu seçimin de kazananı Ak Parti oldu. CHP tüm şamataya rağmen halktan halen oy alamıyor. Buna dair pek çok analizi okuyoruz. Çok doğru tespitlerle karşılaştım. Kendimce bir değerlendirme yaparsam.

Ak Parti kesinlikle çalışıyor. Gerek ülke içinde, gerekse uluslararası arenada onca sorunla boğuşan bir başbakan var ve bunun üstüne pek çok miting ve televizyon programında kendisini gördük. Ayrıca sahip olduğu belediyeleri kaybetmemesi lazım; çünkü TR’de belediyecilik demek rant demektir. Siyaseti besleyen ana rant borusudur. Aynı zamanda siyasi partilerin halka en çok dokundukları ve bunu hissettirdikleri alandır. Yıllar içinde kendi kitlesini de oluşturdu. Sarıgül’ün Şişli’den oy alması da aynı sebepledir. CHP elle tutulur bir programla çıkmadı yahut bunu anlatamadı. Kemik oyu ile birlikte, uzun zamandır iktidarda olmaktan ötürü siyaseten yorulmuş, hatta tükenmiş olması gereken Ak Parti karşıtlığından faydalanmak istedi. Ortaya dökülen o kadar ses kayıtlarına rağmen bundan gerektiği gibi faydalanamadı. Bu kayıtların doğru ya da yanlış olması mühim bile değil; bunun siyaseten yönetilmesidir aslolan. Yerel seçimlerin tarihi yıllar öncesinden belli olduğu halde adayını ancak seçimlere az bir zaman kala açıklayabildi. Sarıgül’ün birkaç kanalda söyleşisine denk geldim. İçten içe Kadir Topbaş’ın çalışmalarını beğendiğini hissettiriyordu. Güzel sözler söylüyordu ama içini doldurmakta zorlanıyordu. 2 ayda İstanbul’u gezemezsiniz, nerede o kadar proje üretecek zaman, değil mi? Maalesef vaatler konusunda en son primi Süleyman Demirel – Tansu Çiller herkese “2 anahtar” ile yedi ve o defter bu ülke için kapandı. Aynı süreçte birkaç söyleşisine şahit olduğum Sırrı Süreyya Önder’in ayakları daha fazla yere basıyordu. Gerçi bu yerel seçimin konumlanması bir çeşit genel seçim havasına, Ak Parti’yi devirmek üzere kurulduğundan kimseler de adayların ne dedikleri ile ilgilenmedi.

Özellikle CHP taraftarlarının Ak Parti’ye oy verenleri sürekli aşağılamaları bu insanları karşı kampa daha fazla itti. Bu insanlar eleştirmesi gereken noktalarda bile Ak Parti’yi savunma durumuna düştüler. Siyasetin artık gediklisi olan, ekibini de iyi kurmuş Başbakan, bu kamplaşmayı kendi lehine çevirmeyi de bildi.  Aşağıladığın bir tabakadan ayrıca nasıl oy alacaksın, değil mi?

Yurtdışındakiler bu seçimlerde oy kullanamadığı için oy vermedik. Verseydim, hangi şehir için kullanacaktım bilmiyorum. TR’de kayıtlı adres üzerinden olacaktıysa Ankara olurdu. Ama benim asıl takip ettiğim hep İstanbul oldu.

Kesinkes şuna vermek istiyorum cümlesini etmem o kadar kolay olmuyor. Çünkü vermek için sebeplerim olanlara, aynı şekilde vermemek için sebeplerim de var.

Hani 10 birim oyum olsa ve bunu dağıtmam istense bunu çok daha rahat yapardım. Aslında merak etmiyor da değilim: Mesela herkesin 10 birim hakkı olsa ve bunu adaylar/partiler arasında dağıtmaları istense; 10 birimi de aynı kişiye/partiye basanlar çoğunlukta mı çıkardı? Bugün ortaya çıkan yüzdeleri mi görürdük; yoksa bambaşka sonuçlar mı olurdu?

Seçimin bir başka ve asıl kaybedeni The Cemaat olmuş görünüyor. Olumsuz olan herşey üzerlerine yıkılmaya çalışılıyor ve bu konuda da başarılı olunacak gibi. Sonuçta öyle ya da böyle karşınıza devleti (hükümet) aldığınız anda kaybetmeniz normal değil mi? Üstelik doku uyuşmazlığı bulunan bir partiyi açık açık desteklemiş olmak, tüm medyasıyla mevcut iktidara karşı savaşmak The Cemaat’in doğal sevenlerini de kendinden uzaklaştırdı. İnsanlar haklarını veriyor olsa da, siyasete bulaşmış bir cemaate sempatisini kaybediyorlar.

Bir başka takıldığım konu var ki: herkes bir başkasının yanlış içinde olduğundan, yanıldığından gayet emin. Bu garibinize gitmiyor mu?

Bu sürecin ek bir faydası daha oldu: İnsanlar ilgilerini göstermeye başladılar. Özellikle hep şikayetçi olunan genç kuşak aslında önceki kuşaktan daha aklı başında olduğunu bence göstermeye başlıyor. Karşısında yer alanlara düşüncelerinden ötürü saygı duymayı öğrendiler mi, tamamdır. O da zamanla olacaktır. Düşünce açıklamalarının geçmişte suç olduğu ve bunun kısmen devam ettiği bir memlekette yeşerme hızlı gerçekleşmiyor.