Yangın konusunda yetersizlikler mi vardı? Planlama mı hatalı? O kadar kötü müyüz?

Aslında bu yaklaşımı her felakette görüyoruz. Sağdan soldan çıkan seslere çok fazla kulak vererek, o esnada doğru gibi gelen herşeye inanıyoruz. İşin içine siyaseti de sokarak, dünya görüşümüz çerçevesinde suçlamalara başlıyoruz.

Geçen kış Ankara’da çok kar yağışı olduğunda da aynı şikayetlerde bulunan birine ‘Evinin önünü bile belediyenin temizlemesini bekliyorsun pzvnk’ demiştim.

Kapasite planlaması, beklenti ve öngörülere göre yapılır. Kamu kaynaklarını ve hatta kaynakları bu öngörüler doğrultusunda hazır edersiniz. Ankara’da ne kadar kar yağışı olacağına dair bir öngörünüz olur ve buna göre ekipman ve ekibi hazır tutarsınız. Öngörülerinizi belirleyen en kaba haliyle geçmiş yıllara dair istatistikler, önümüzdeki yıllardaki hava şartlarındaki beklentiler olur. Öngörülenin çok üzerinde bir yağış olursa, öncelik vereceğiniz yerler ve alanlar olur; bunları halledersiniz. Elbette öngörülerinizi çok daha yüksek tutabilirsiniz ama bunun maliyetine katlanabilecek misiniz? İşte asıl soru orada. İş sadece ekipmanla bitse, mesele değildir. Bu ekipmanı kullanacak personelin bulundurulması, eğitimlerinin, tatbikatlarının yapılması, çalışma düzenlerinin belirlenmesi, felaket anında hazır edilebilmesi, organizasyonu derken aslında çok daha büyük bir maliyeti de beraberinde getirmektedir. O nedenle katlanabilecek bir kabul noktasını belirler ve ona göre hazırlanırsınız. Bu aslında, tüm işler için böyledir. Çok büyük sipariş gelebilir diye fabrikanızın kapasitesini normalin çok üzerine çıkarırsanız, batarsınız.

Aynısı yangın için de geçerlidir. Yangın planlaması ve hazırlıkları yok mu? Elbette var, orman içerisinde binlerce su toplama noktası hazır edilmiş. Araç, teçhizat ve personel var. Sahada hepsini görüyoruz. Çalışmalarını seyrediyoruz. Ama uçak mı, helikopter mi tartışması alıp yürümüş. Ben hangisi gerçekten iyidir, planlamayı doğru mu yapmışlar bilmiyorum. Sadece yangınlara ve çalışmalara bakarak bu duruma karar verilebilir mi? Kahvede okey oynayan birinin yaklaşımına sahipseniz, verirsiniz. Azıcık mürekkep yalamışsanız, o iş öyle kolay olmayacaktır.

Her kafadan bir ses çıkıyor. Her ortaya atılan görüşe bir doğru gibi sarılıyoruz. Hatta bu konuda uzman olduğu düşünülen kişiler arasında bile görüş farklılıklarını görüyoruz. Herkes fili elinin değdiği şekliyle tarifleyebiliyor. Çoğumuz ise oturduğumuz yerden işkembeden sallıyoruz.

Şu bir gerçek ki, bu sene beklentilerin çok dışında bir yangın serisi ile karşı karşıya kaldık. Yangınlar hem çok sayıda oldu, hem de eşzamanlı olarak gerçekleşti. Üstelik öncelik verilmesi gereken, yerleşim yerlerine yakın noktalarda olması işleri daha da zora soktu. Nem eksikliği ve rüzgarla birlikte yayılımı ve büyüklüğü de arttı.

Mevcut Tarım ve Orman Bakanı ile bunların bürokratlarına dair geçmişte de çok eleştirilerim oldu. Çok fazla şey eksik ve yanlış yapılıyor. Açıklamaları bile bir devlet adamı ciddiyetini barındırmıyor. Hatta ülkenin aleyhine hareketler olduğunu düşündürtüyor. Ancak bakanlığın personelinin yangınla mücadelesi konusunda tek bir laf edemeyiz. Yönetişim anlamında sıkıntıların olduğunu görebiliyoruz. Planlama hataları olabilir, eksik ve yanlış planlamalar olabilir. Ama yangına geç müdahale edilmesi az yukarıda bahsettiğim eşzamanlı ve çok sayıda yangının birlikte olması ile birlikte, hava şartları ile yangının yayılımı ve büyüklüğünün müdahale kapasitesinin bir anda katbekat üzerine çıkması ile de alakalı görünmektedir.

Elbette bu yangınlar da bitecek. Sonrasında kurumlarımız eksiklerinin ne olduğunu daha iyi analiz etmelidir. Kişisel ve kurumsal hırslardan sıyrılmakla olacak bunlar.

THK konusunda, hem kurum hem hükümet hata yaptığını kabul etmelidir

THK uçaklarının kullanılmaması sorunu sürekli gündeme geliyor. THK yönetimi ile Bakanlık bir ortayolu bulamamış belliki. Bir paylaşımda gördüğüm şu bilgiye gözatabilirsiniz. Hem THK, hem Bakanlık aslında ülke çıkarları konusunda uzlaşamamış. Kendi egoları ve kendi çıkarlarına yenik düşmüşler. Devlet adamı ciddiyetinden uzaklaşmışlık dediğim budur aynı zamanda. Halbuki ikisi de ülkenin kurumudur. Geçmişte yanlış birşeyler yapıldı diye herkes kafasına göre bir ceza keserse, o cezanın katbekatını yaşadığımız örnekteki gibi günü gelince öderiz.

Türkiye’ye yardım edin çağrısı

Aslında bu çağrıyı görür görmez altından birşeyler çıkacağını bekliyordum. Bir anda özellikle Twitter’da sürekli önüme düşmeye başladı. Metinler İngilizce. Sonradan analizler ortaya döküldü ki, kökü dışarıda bir grup tarafından organize şekilde başlatılmış.

Bu tip durumlarda bir durup düşünmekte fayda var. Devletin diplomatik kanalları zaten ihtiyaç durumunda iletişimde olduğu kurumlar ve kanallar yardımıyla bu çağrıları yapıyorlar. Rusya ve Ukrayna’dan uçaklar zaten gelmişti.

Burada amaç zaten ülkeye yardım yapılmasına olanak sağlamak değildir. İçerdeki kitlenin içinde bulunduğu duygusal durumdan faydalanarak çeşitli maksatlar için yönlendirebilmek, duygu değişimlerini sömürmektir. Kendi devletine karşı güvensizliği arttırmak, devletinin yetersiz ve güvenilmez olduğunu yine kendi tekrarları ile daha da belirgin hale getirmektir.

Uzun süredir tekrar ediyorum: 1, 2 Türkiye’de devletle vatandaşın arası açılmaya çalışılıyor. Bu daha çok vatandaşın devlete olan güvenini tamamen ortadan kaldırmaya, ülkesinden nefret etmesine doğru evriliyor. Bu sadece kökü dışarıda dediğimiz organizasyonlar tarafından değil, bizzat devlet içinde bulunan personel tarafından bile yapılmaktadır. Bunun en kolay ve ucuz hatta duruma göre en kısa sürede etkisini göstereni ise sosyal medya kanallarını kullanmak oluyor. Libya, Mısır, Tunus, Suriye gibi yerlerde bu işler nasıl başladı ve sonrasında neye dönüştü? Türkiye bu ülkelerden çok farklı olduğu için, belki olmaz öyle şey gibi gelebiliyor. İyi de, taktiklerin tamamen aynı olduğunu mu sanıyorsunuz?

Ayrışmadan keyif almaya başladık, hastayız artık!

Sosyal medyanın ve geleneksel medyanın etkisi, siyasilerin açıklamaları derken, ayrışmak için konu bulmakta zorlanmıyoruz. Sel olur ayrışırız, yangın olur ayrışırız, başarı kazanırız yine ayrışırız. Ayrışacak bir husus muhakkak buluruz. Niye? Çünkü psikolojik olarak bu toplum artık hasta!