Meselelere yaklaşımımız sorunlu: Fransa’nın “Ermeni Soykırımı” kararı.

Fransa meclisi soykırımla ilgili yasayı geçirmiş. İyi etmişler. Bu Fransa
meclisinin ayıbı olacak. Tartışmalı bir alanda düşünce özgürlüğüne set
vurmanın ayıbı o meclise yeter! Yoksa soykırımı kabul etmesi değil oradaki asıl mesele. Yoktur demeyi cezalandırmak sorunlu. Düşünce özgürlüğü diye bir şey vardı Fransa kardeşim diyesim geliyor. Bilmem, bizim meclis çıksa ve Fransa Cezayir’de soykırım yaptı ve yok diyenlere şu kadar ceza var dese olur mu? Bugün bu ve buna benzer kararı alanlar yüklenir ilk başta herhalde.

Muhtemelen bizler Fransızlardan daha çok ciddiye alıyoruz ve bunu bir
milli mesele haline dönüştürüyoruz. Aynen ABD temsilciler meclisi yahut
senatosundaki görüşmelerde yaptığımız gibi. Ama bizim meselemi farklı noktada, böyle şeyin cezası olur mu kısmını mesele etmiyoruz.

Siyasi açıdan meseleye devlet olarak bakışımız olacaktır ama
hareketlerimiz çok çocukca. Aniden bir galeyan başlıyor. Engellemek için
çabalar. Ya bırakın çıkartsınlar. Bugün olmasa zaten yarın
çıkartacaklar. Mesele tamamen siyasi.Üstelik ilk çıkartan onlar değil!

Çünkü biz meseleyi daha anlamamışız. Bununla ilgili yeterli yayın ve
kaynak problemi de var. Olanı da bilgilenmek için okumak zahmetli. Herşeyin uzmanı kişilerin sesi daha çok çıkıyor ve biz
onların ağzından öğreniyoruz. Bu konudaki düşüncelerimizin şekillenişi sakat.
Politik bakıyoruz. Tarihçilerimiz bile politik bakıyor. Çıkan makaleler,
kitaplar da politik. Karşı duranlar da politik zeminde buluşuyor. Herkes bağırıyor. Bir bakıma filler tepişirken olan çimene oluyor.

Sonra karışıyor kavramlar: Soykırım, işgal, tehcir, göç.  Bu karışan
kavramlar üzerinden tutarlı ve sistematik düşünceyi, mantığı geliştiremiyor, yerli yerine oturtamıyoruz.