Kamyanets-Podilski Gezi Notları

Gece treni ile Kiev’den yola çıkıp yaklaşık 7 saatlik bir yolculuk sonrasında sabah 6 gibi Kamyanets-Podilski‘ye vardık. Plana göre eski şehrin iç kısımlarına doğru arabayla gidip, geriye doğru yürüyerek gezecektik. Tren garından  eski model bir lada taksi ile turistik olan eski şehire geçtik. Taksi şoförü 40 UAH deyince pek üstelemedim.  Daha ucuza da pekala gidilebilirdi. Bu arada bize yol boyu büyük bir ilgiyle çevreyi anlattı. Türk olmamız bir parça hoşuna da gitti; çünkü şehirde Türk izleri mevcut. Yetersiz Rusçam ile bazen anladım, cevap verdim; bazen anlar gibi yaptım. Eski şehrin girişinde taksiden indik. Girişe bir bariyer ve gişe koymuşlar ve arabalar bu noktada bilet mi veriyor, para mı veriyor anlayamadık. Acaba bilet mi almamız lazımdı? Sabahın çok erken saati olduğu için pek yaya da yoktu. Gişeye uzaktan İngilizce olarak ücretsiz mi diye sorduk, kafa sallayınca devam ettik. Eski şehrin çıkışında aynı bariyer ve gişeyi gördük. Aynı işlem orada da vardı. Ne sebeple olduğunu bir türlü anlayamadım.


Kamaniçe (Türk) Kalesi ve Türk Köprüsü

Kamyanets Podilski’nin simgesi olan kale günümüzde şehirle aynı isimle geçmektedir. Bir dönem şehrin adı Osmanlı’nın bu bölgedeki eyaletinin adı olan Kamaniçe yahut Podolya‘dır. 1672-1699 yıllarında 27 yıl boyunca şehre Osmanlılar hakim olmuşlardır. Şehre gelişimizin ana nedeni de bu kaleyi ve kanyonu görmekti.

Güneş henüz yükseliyordu ve bulutlar nedeniyle ışığını henüz kalenin üzerine düşürmüyordu. Uzaktan görünen kaleye doğru yürümeye devam ettik. Öncesinde bir seyir terası mevcut ve buradan hem kaleyi hem de çevreyi gözlemleyebiliyoruz. Güneşin ışıklarının vurmasını beklemek daha iyi bir fikir olarak göründü. Aynı yolu zaten geri döneceğimiz için dönüşte daha iyi fotoğraflayabilirdik. Kalenin çevresinde kurulan çadırlar dikkatimizi çekti;  yol boyu kamp malzemeleri ile bölgeye giden insanları da görmüştük. Bu bir festivalin habercisi idi aynı zamanda. Köprüyü geçip kalenin üst kısmına doğru yürümeye devam ettik. Bu arada vadiyi geçmemizi sağlayan bu köprünün adı “Türk Köprüsü“. Ukrayna’nın bu en eski köprüsü ilk olarak Romalılar tarafından yapılsa da; Türklerin şehri fethetmesinden sonra (1670’ler) köprü yeniden düzenlenip ayağa kaldırılıyor. Rusçası Замковый мост yani Kale Köprüsü‘nün günümüzde popüler adı Турецкий мост yani Türk Köprüsü. Kale çevresinde çadırlarda bulunan insanlar yeni yeni uyanıyor ve çadırlardan çıkıyordu. Seyyar büfelerin birinden çay alıp yanımızda getirdiğimiz malzemelerle kahvaltımızı yaptık. Hatta ikinci kez çay almak istediğimizde su yok diye çay vermediler. Halbuki sadece su kaynatacaktı. Çay zaten sallama. Ukraynalıların müşteri algısı pek zayıftır ve satmak için kendilerini pek zahmete sokmazları bir kez daha test etmiş oluyoruz.

Kalenin üst bölümlerini gezip tekrar aşağıya indik. Kalenin içine girmek istedik ama kapısında açılış saati olarak 9’u gösteriyordu ve daha yarım saat vardı. Onu akşamüstüne bırakarak geri dönüp köprünün yanından merdivenleri kullanıp vadiye indik. Aşağıda nehrin üstünde bulunan asma köprüden de geçip, çevreyi dolandık ve tekrar yukarı çıktık. Bu arada bir sokak köpeği bu süre zarfında sürekli bize eşlik etti. Gelirken uğradığımız seyir terasına yeniden çıkarak bu sefer güneş ışığını almış kalenin ve vadinin fotoğraflarını çektik. Ayrıca daha geride bulunan bir yoldan içeri girip vadiyi de içine alan bir noktaya tekrar çıkarak bolca fotoğraf çekimi gerçekleştirdik. Sıcak kendisini iyice hissettirmeye başlamıştı. Susamıştık ama açık bir yer yoktu. Şehrin içine doğru girmeye başladık. Birkaç yüz metre içerisinde tüm tarihsel yapıları ve güzellikleri görebileceğimiz bir yerdeyiz artık. Ancak ortam halen çok ıssızdı. Aynı bölgeyi akşamüstü daha detaylı gezdik. Kalenin içinde festival vardı. Duvarların üzerinde uzun koridorlardan yürüdük, zindanlara baktık. İnişi ve çıkışı zorlu tahta merdivenleri kullanarak burçların üzerine çıktık. Kalenin dışından ve içinden fotoğrafları aşağıdaki albümdedir.

Aziz Peter ve Aziz Paul Katedrali

Bölgede birkaç meşhur kilise mevcut. Bu kiliseler içerisinde Türkler için özel bir manası olanı var ki adı “Aziz Peter ve Aziz Paul Katedrali”.

1580 tarihli katedrale 1672 yılında Türklerin şehri fethetmesinden sonra bir minare ekleniyor ve camiye dönüştürülüyor. Minarede 145 basamak mevcut ve 36.5 metre yüksekliğinde. 1699 yılında Polonyalıların şehri tekrar geri alması üzerine yeniden kiliseye dönüştürülüyor ve minarenin üstüne bir Meryem heykeli yerleştiriyorlar. Günümüzde Türk Minaresi diye biliniyor.

Hemen yanında bir çan kulesi, meydan girişinde bir zafer kapısı ve avlusunda Papa II. Jean Paul’e ait bir heykel bulunmaktadır.

Kilisenin içinde ayrıca Laura Anıtı denilen bir heykel mevcut. 1876 yılında yapılan heykel 21 yaşında attan düşerek ölen bir Polonya asilzadesinin kızının mezarı için yapılmış. Daha sonra bu kiliseye taşınmış. Sovyet döneminde müzeye alınmak için çabalar gösterilmiş ancak anıtın ağırlığı (4 ton) ve mermerde meydana gelen  küçük çatlaklar nedeniyle ertelenmiş. Sonrasında ikinci dünya savaşı başlayınca unutulmuş ve anıt bugünkü yerinde kalmış.

The Town Hall (Ratusha)

Tam meydanda yer alan ve bir 14. yüzyıl yapısı olan ve Polonya şehir konseyinin toplandığı bina bir çan kulesini de içermektedir. Günümüzde farklı sergi salonları ve küçük müzeleri barındırmaktadır. Binanın ön kısmına yola yakın olarak şimdiye kadar gördüğüm en sevimli heykellerden birisi de bulunmaktadır.

Aynı bölge içerisinde gezdiğimizde günümüze kalıntıları ulaşmış Ermeni Kilisesi, hemen yakınlarında Aziz Nikolas Kilisesi, yine meydana yakın Dominikan Kilisesi bulunmaktadır. Büyük çan kuleleri ile dikkati çeken bu yapıları şehrin değişik yerlerinde de gözlemleyebiliyoruz. Ayrıca masmavi rengiyle Aziz George Kilisesi güzel fotoğraf vermektedir.

Eski şehir ile yeni şehri birbirine bağlayan yeni köprü üzerinden yürüyoruz ve vadiyi fotoğraflıyoruz. Devamında yer alan parkta vakit geçiriyoruz. Hatta babuşkaların yoğun olarak satış yaptığı pazarı geziyor, 5 UAH’a nefis elma alıyoruz. Aynı elmayı ertesi gün Kiev’de yine babuşkalardan 10 UAH’a alıyoruz. Büyük şehir her yerde pahalı.

Posta kartlarından oluşan 1900’lü yılların başından bir Kamenets-Podilski Koleksiyonu: http://www.oldstratforduponavon.com/kamyanetspodilsky.html