Üretim çılgınlığı

Daima bir tüketim çılgınlığından bahsedilir. Hakikaten sadece öyle mi? Biz tüketmek istediğimiz için mi arz ediliyor? Yoksa üretiliyor ve biz tüketmeye mi sevk ediliyoruz? Hep daha iyisi, hep daha gelişmişi, hep daha fazla fonksiyonlusu üretiliyor. Bunlara sahip olma arzumuz da yaratılıyor ve sahip olmak için alımlar başladığında bir de tüketim çılgını diye suçlanıyoruz. Sürekli olarak üretilenleri tüketmemiz için pohpohlanıyoruz. Elbette temel ihtiyaçlar talebe göre üretiliyor. Fakat bir yıllık masraflarımızın ne kadarını temel ihtiyaçlar oluşturuyor, düşünmek lazım.

Üstelik bazı ürünleri kullanmak için beraberinde başka ürünleri almak, eldekini değiştirmek zorunda da kalıyoruz. (Yeni işletim sistemine geçince bilgisayarın da yükseltilmesi zorunluluğu gibi)

Çevremize bakarak bizim de almamız, sahip olmamız gerektiği ortaya çıkıyor. (Herkes LCD’ye geçti,  biz tüplü televizyonla çok geride kaldık beyy misali)

Kimi zaman bulunduğumuz ortamlar satın almayı zorunlu kılıyor. (Takım elbise zorunluluğu misali)

Onu kullanırsak daha şık ve daha havalı olacağımız dayatılıyor. (Cep telefonu modeli gibi)

Fabrikalar sürekli üretiyor, hep daha fazla üretiyor, sürekli verimlilik artıyor ve fabrikaların kârlılığının çoğalması, üretimin devamı için tüketim de gerekiyor. O nedenle tüketim pohpohlanmalı, sürekli yeni pazarlar geliştirilmeli; tüketici bir şekilde ihtiyacı olduğuna inandırılmalıdır.

Sonuç itibariyle kullanmadığımız pek çok satın alınan ürün, eşya; ihtiyacımız olmayan yahut hiçbir zaman kullanmayacağımız özelliklere sahip cihazlar ile dolu bir yaşamımız oluyor. Sadece senin de alman lazım, almazsan eksik kalırsın pohpohlanmasının bir sonucu.