Türkiye’de Kayağı Yaygınlaştırmak ve Ben Nasıl Başladım?

Kayak yapmak denize gitmek gibi değil. Suyu bardakta gören bir insan bile yüzmek için olmasa bile denize girmek, keyifli vakit geçirmek için deniz tatili yapar. Ama kayak tatili kısmı biraz farklı. Elbette dağ havası almak adına insanlar kayak tesislerine gidebilir ki, nitekim fazla olmasa da gidiyorlar. Ama kimse dur bir kayak deneyeyim demiyor.

Peki insanları kayağa nasıl başlatırız?

Durduk yerde karar verip, kayak yapmaya gidilmiyor. Bir mayo bir havlu misali kolaylığı da yok. Kayağa başlamak genelde birilerinin zorlaması yahut yardımıyla olur. O nedenle ilk başlangıcı yapmak önem arzediyor.

Kayak, kıyafetleri ve kullanılan malzemeleri temin etme gerekliliğinden ötürü de başlaması zor bir aktivite. Kayak takımı olmasa bile en azından temel kıyafetlere sahip olmanız gerekiyor. Pantolon, mont, eldiven olmazsa olmazlardan. Kalan malzemeleri kiralamak mümkün. Elbette günlük kullandıklarınız kıyafetlerle sadece bir deneme yapabilirsiniz yahut ders alabilirsiniz. Tesis müsaade ediyorsa kayabilirsiniz bile. Ama hemen farkedeceksiniz ki kayağa uygun kıyafetlere sahip olmazsanız çok zorlanacaksınız. Ehh bu kıyafetlerin fiyatları da hiç düşük sayılmaz. Ayrıca kayak yapılan tesislere ulaşımı, skipass ücretleri, kalacak yer, yiyecek ve içecek giderleri derken pek çok kişi için kayak hiç düşünülmüyor bile.TR’de olduğum dönemde benim de aklıma kayak yapmak hiç gelmedi. Çevremde hiç kayak yapana denk gelmedim. Hatta Ukrayna’ya geldikten sonra bile uzun süre aklıma gelmedi. Şehir içinde yer alan küçük kayak tesis bölgesine sadece fotoğraf çekmek için gitmiştim. Açıkcası gözüme çok zor görünmüştü. İnsanın çevresinde kayak yapan, kayağa giden biri olmayınca, aklına da düşmüyormuş. Elbette bir diğer mühim sebep: yakınlarımızda gönlümüzü çelebilecek bir tesis olmayışı idi.

Halbuki çocukluk döneminde, Ankara’da; kar yağdığı zaman eve girmezdik. Sabahtan akşama kadar yollarda, bulduğumuz tepeliklerde özellikle ayırdığımız altı düz yazlık ayakkabılarla kayar dururduk. Kızak mı? Onu bile bulamaz yahut kendi imkanlarımızla tahtadan çakarsak kullanırdık. Evet, yazlık veya naylon ayakkabılar favorimizdi. Ama oturarak ama ayakta kayar; kayıldıkça buzlaşan yerlerde düşmeden kaymaya çalışırdık. Eldiven ya yoktu, ya çorap geçirirdik yahut anne örmesi eldivenlerimiz olurdu. Kayarken yere çok sürtmekten ötürü kısa sürede delinirlerdir. Çocukluk sonrası epeyce uzun bir ara vermişim. Hem artık eskisi gibi kar yağmadığından, hem de büyümenin zararları işte. 40’lı yaşlara kadar insan hiç kaymaz mı?

Şirkette çalışanlar kendi aralarında bir organizasyon yaptıkları zaman ben de katıldım. Bir tur şirketi vasıtasıyla Bukovel’e gittik. Açıkcası halen kayak konusunda çekincelerim vardı. Pantolonu aldım bu arada; kayak yapmasam bile kışın soğuklarda pekala giyilirdi. Çorabım vardı zaten ama montum yoktu. Eldivenlerim ise yıllar önce alınmış ucuz yollu olanlardandı. İlk gün kayak yapmayıp, çevreyi gezip fotoğraf çektik. Kayak yapanları seyrettik. İkinci gün ben de malzemeleri kiraladım ve ilk kez kayak takımlarını ayağıma geçirmiş oldum. O ana kadar kayak ayakkabısı hakkında bile bir fikrim yoktu. Yürümesi ne kadar zormuş. Bir arkadaşımın verdiği ilk ders ile evvela lifte biniş ve inişi, sonrasında nasıl hareket edilip, nasıl durulacağını, dönüleceğini filan öğrendim. Elbette hiç kolay olmadı. Defalarca düştüm yahut kendimi yere attım. Düşmek mesele değil, ama düştüğün yerden kalkması çok zor oldu. Komik komik durumlar yaşadım. Daha tam kalkmadan tekrar düşüyordum. Hele bir de kayak ayağımdan çıkmışsa eğimli pistte onları tekrar takmak yok mu? Kolay pistten daha zor piste geçtiğimizde düşüşlerim arttığı gibi uzun mesafe sürüklenmelerim de arttı. Anlayacağınız ders almadan, alıştırma yapmadan kayağa başlamış oldum. Yani düşe kalka devam ettim. Arkadaşım ilk kez yapan biri için gayet iyi ve hızlı ilerlediğimi söyledi. Ben de bunu çocukluk dönemindeki yaptığımız karda / buzda kaymalara yordum. İkinci günüm biraz daha iyi geçti, üçüncü günümde baya ilerledim. Ama her seferinde düşüyordum muhakkak. Hareketleri olması gerektiği biçim ve kıvraklıkta halen yapamıyor; zaman zaman duramıyordum. Duramadıkça ya hızlanıyor, yahut dengemi kaybedip düşüp sürükleniyordum.

İlk kayak deneyimim böylece geçti. Sonrasında tekrar gitme planlarımız oldu ama nedense o sene kar yağmadığı gibi erkenden de eridi. Bu sene tekrar gittik. Çok pahalı olmayan modellerden bir mont ve yeni eldivenleri de aldım. Kafama uygun kask bulamadım. (Koca kafa olmanın zor yanı) Daha önce kayak öğreten videolardan seyrettim bolca. En azından ne, nasıl yapılır kısmında teorik düzlemde biraz ilerledim. İş uygulamaya kaldı. İlk günüm çok kolay olmamakla birlikte geçtiğimiz seneden iyiydi. Yavaş yavaş ilerlemekle birlikte belirli hareketler için alıştırmalar yapmaya başladım. Doğru zamanda ve yerde durma, denge kontrolün sağlama konusunda halen eksiklerim var. Sakatlanma korkusunun etkisiyle tedbirli de davranıyorum. Toplamda hepi topu 7 gün kayak yapmış oldum.

Elbette bu ilk deneyimleri 40’lı yaşlara gelince değil, en azından 20’li; mümkünse 10 yaş öncesinde çözüp bitirmek gerekiyor.

Eskiden biz sadece Uludağ’ı duyardık, filmlerde görürdük. Sonradan Bolu’da tesisleri duyduk. Derken çoğaldı. Şimdi pek çok yerde kayak tesisi var. Ukrayna’dan daha zengin bu açıdan. Ama deneme imkanı bulan insan sayısı halen çok az. Ukrayna’da herkes olmasa bile epeyce bir insan bir şekilde kayak yapmış, gitme imkanı bulmuş. Düzenli giden hayli insan var.

Kayakta eğer insanlara ilk denemeyi yaptırırsak, sonrasında bu insanlar bir şekilde kendileri kayak yapacak yolu bulurlar.

Tam liste konusunda sıkıntı var ama şöyle bir baktığımda 15 farklı şehirde kayak merkezi mevcut. En azından bu şehirlerin insanları, bu kayak merkezlerinden daha uygun fiyatla faydalanabilmelidirler. Bu şehirlerde yaşayan, hatta yakın şehirlerde yaşayan her öğrenci sezon boyunca birkaç kez tamamen bedelsiz, MEB desteği / projesi ile kayak yapabilmelidir. Tesise yakın oturanlar ücretsiz bile faydalanabilir.

Mesela kayak merkezleri isteyen herkese tamamen ücretsiz temel kayak dersi verebilmelidir. Bir kampanya misali olmalıdır bu. Kişiler kayak takımı dahil hiçbir ücret ödememeli yahut hakikaten çok cüzi bir bedeli olmalıdır. Bunun gideri bir şekilde fonlanabilir. O kadar çok hiçbir işe ve yapandan başka hiçbir kimseye faydası olmayan proje fonlanıyor ki.

İşte uzun vadeli bir plan dahilinde bunlar yapılırsa (Kayak Federasyonumuz var sahi) hem kayak sporcusu bulma ve yetiştirme olanaklarımız artar, hem de kayak merkezlerinin müşterisi artar. Bunun turizmi, eğitimi, spor malzemeleri üretimi, satışı derken pek çok sektöre de etkisi olacaktır.

İşte sosyal devlet olmak biraz da böyle bişi değil mi? Yapısal reform dediğiniz nedir sahi?